4 büyük halife,
adalet,
dini bilgiler,
elçi,
halifeler,
hz.ömer ve elçi,
hz.ömerin adaleti,
kıssa,
mesnevi
HZ. ÖMER VE ROMALI ELÇİ
Sizin için seçtiğim bir kıssa..
Mesneviden alıntılar..
Mesneviden alıntılar..
Halifeler döneminde, dünyanın büyük bir bölümünü hâkimiyeti
altında bulunduran Roma İmparatorluğu'ndan Medine şehrine bir
elçi gönderildi.
Günler süren yolculuktan sonra Medine'ye yorgun bir şekilde
ulaşan elçi, halifenin sarayını sordu. Eşyasını indirip atını dinlendirmek istiyordu. Zafer üstüne
zaferler kazanan, adaleti ile dillere destan olan bu büyük
yöneticinin, görkemli bir sarayı olması gerektiğini düşünen
elçi halka sarayın yerini sordu.
Medine halkı elçiye, ''Halifenin dünyalık sarayı yoktur ama
çok aydınlık bir gönül sarayı vardır. Her ne kadar adı halife
ve emîr olarak dünyaya yayılmışsa da o garip bir derviş gibi
küçük bir evde oturur'' dediler.
Daha önce hiç işitmediği sözleri duyan Romalı elçinin, Hz.
Ömer'i görme merakı iyice arttı. Atını ve eşyasını bir kenara
bırakıp, büyük insanı bir an önce görme sevdasına kapıldı.
Onun yabancı olduğunu ve Hz. Ömer'i aradığını anlayan bir
bedevî kadın eliyle bir hurma ağacını göstererek, ''İşte şu
hurma ağacının altında yatan Hz. Ömer'dir'' dedi.
Elçi, gösterilen ağaca yaklaştığında heyecandan titremeye
başladı. Orada uyuyan kişinin heybetinden etkilenmiş ve gönlü
bir hoş olmuştu. Sevgi ve korku gibi birbirine zıt iki duygunun gönlünde belirdiğini hissetti. Şaşkın bir durumdaydı. Kendi kendine,
''Ben şimdiye kadar nice padişahlar gördüm, sultanların huzuruna çıktım, ama hiçbiri beni, bu ağacın altında yatan sıradan görünümlü adam kadar heyecanlandırmadı'' dedi.
Saygıyla yanına yaklaşarak elini bağlayıp beklemeye başladı.
Bir müddet sonra Hz. Ömer uykudan uyandı ve ayağa kalktı. Elçi
Hz. Ömer'e saygı gösterip, selâm verdi.
Hz. Ömer (r.a) elçinin selâmını aldı. Korkudan yüreği çarpan
elçiyi yanına çağırarak sakinleştirdi. Gönlünü alıp
neşelendirdi. Karşılıklı konuşmaya başladılar. Hz. Ömer'in
içten davranması sohbetlerini koyulaştırdı. Hz. Ömer, dışı yabancı gibi görünen o elçinin içini uyanık ve dost buldu. Onun ruhunun ilâhî sırları arzuladığını sezdi.
Elçiye Allah'ın sıfatlarından bahsetti. Sohbet sırasında elçi:
''Ey müminlerin emîri! Ruh, yücelikler âleminden yeryüzüne
nasıl indi? Sonsuzluklar âleminde özgür iken, ten kafesine
neden girdi?''
Hz. Ömer: ''Hak ruha efsunlar okudu, kıssalar söyledi, ruh da
ilâhî emirle büyülendi. Bazı şeyler maddîleşince anlam
kazanır. Örneğin, yağmur damlaları sedeflerin içinde inci
olur. Kan damlaları ceylanın karnında misk kokusuna dönüşür.
Ekmek sofrada cansızken, insan vücudunda neşeli bir ruh
kesilir.''
Elçi bu cevap karşısında zihnindeki bütün sıkıntılardan
kurtulduğunu, ruhunun hafiflediğini hissetti. Asıl olanın ne
olduğunu keşfetti. Fakat böyle büyük bir kaynağı bulmuşken
bırakmak istemedi. Faydalanmak için sormaya devam etti.
''Duru ve berrak bir su gibi olan ruhun, bulanık bir yer gibi
olan cesette hapsedilmesinin hikmeti nedir?''
Hz. Ömer: ''Ses ve sözle ilgisi olmayan mânayı neden kelimelerle ifade ediyorsak, neden yazıya döküyorsak, ruh da bu yüzden beden denilen kalıba sokulmuştur.''
Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, elçiyi mâna kadehinden şarap
içmiş gibi mest etti. Kendinden geçirdi. Getirdiği haberi de
ne için geldiğini de unuttu.
Allah'ın büyüklüğüne, gücüne kuvvetine şaşırıp kaldı. Bu
makama ulaşınca da elçiği bıraktı ve mâna âleminin padişahı
oldu.
altında bulunduran Roma İmparatorluğu'ndan Medine şehrine bir
elçi gönderildi.
Günler süren yolculuktan sonra Medine'ye yorgun bir şekilde
ulaşan elçi, halifenin sarayını sordu. Eşyasını indirip atını dinlendirmek istiyordu. Zafer üstüne
zaferler kazanan, adaleti ile dillere destan olan bu büyük

elçi halka sarayın yerini sordu.
Medine halkı elçiye, ''Halifenin dünyalık sarayı yoktur ama
çok aydınlık bir gönül sarayı vardır. Her ne kadar adı halife
ve emîr olarak dünyaya yayılmışsa da o garip bir derviş gibi
küçük bir evde oturur'' dediler.
Daha önce hiç işitmediği sözleri duyan Romalı elçinin, Hz.
Ömer'i görme merakı iyice arttı. Atını ve eşyasını bir kenara
bırakıp, büyük insanı bir an önce görme sevdasına kapıldı.
Onun yabancı olduğunu ve Hz. Ömer'i aradığını anlayan bir
bedevî kadın eliyle bir hurma ağacını göstererek, ''İşte şu
hurma ağacının altında yatan Hz. Ömer'dir'' dedi.
Elçi, gösterilen ağaca yaklaştığında heyecandan titremeye
başladı. Orada uyuyan kişinin heybetinden etkilenmiş ve gönlü
bir hoş olmuştu. Sevgi ve korku gibi birbirine zıt iki duygunun gönlünde belirdiğini hissetti. Şaşkın bir durumdaydı. Kendi kendine,
''Ben şimdiye kadar nice padişahlar gördüm, sultanların huzuruna çıktım, ama hiçbiri beni, bu ağacın altında yatan sıradan görünümlü adam kadar heyecanlandırmadı'' dedi.
Saygıyla yanına yaklaşarak elini bağlayıp beklemeye başladı.
Bir müddet sonra Hz. Ömer uykudan uyandı ve ayağa kalktı. Elçi
Hz. Ömer'e saygı gösterip, selâm verdi.
Hz. Ömer (r.a) elçinin selâmını aldı. Korkudan yüreği çarpan
elçiyi yanına çağırarak sakinleştirdi. Gönlünü alıp
neşelendirdi. Karşılıklı konuşmaya başladılar. Hz. Ömer'in
içten davranması sohbetlerini koyulaştırdı. Hz. Ömer, dışı yabancı gibi görünen o elçinin içini uyanık ve dost buldu. Onun ruhunun ilâhî sırları arzuladığını sezdi.
Elçiye Allah'ın sıfatlarından bahsetti. Sohbet sırasında elçi:
''Ey müminlerin emîri! Ruh, yücelikler âleminden yeryüzüne
nasıl indi? Sonsuzluklar âleminde özgür iken, ten kafesine
neden girdi?''
Hz. Ömer: ''Hak ruha efsunlar okudu, kıssalar söyledi, ruh da
ilâhî emirle büyülendi. Bazı şeyler maddîleşince anlam
kazanır. Örneğin, yağmur damlaları sedeflerin içinde inci
olur. Kan damlaları ceylanın karnında misk kokusuna dönüşür.
Ekmek sofrada cansızken, insan vücudunda neşeli bir ruh
kesilir.''
Elçi bu cevap karşısında zihnindeki bütün sıkıntılardan
kurtulduğunu, ruhunun hafiflediğini hissetti. Asıl olanın ne
olduğunu keşfetti. Fakat böyle büyük bir kaynağı bulmuşken
bırakmak istemedi. Faydalanmak için sormaya devam etti.
''Duru ve berrak bir su gibi olan ruhun, bulanık bir yer gibi
olan cesette hapsedilmesinin hikmeti nedir?''
Hz. Ömer: ''Ses ve sözle ilgisi olmayan mânayı neden kelimelerle ifade ediyorsak, neden yazıya döküyorsak, ruh da bu yüzden beden denilen kalıba sokulmuştur.''
Sorduğu sorulara aldığı cevaplar, elçiyi mâna kadehinden şarap
içmiş gibi mest etti. Kendinden geçirdi. Getirdiği haberi de
ne için geldiğini de unuttu.
Allah'ın büyüklüğüne, gücüne kuvvetine şaşırıp kaldı. Bu
makama ulaşınca da elçiği bıraktı ve mâna âleminin padişahı
oldu.